Seyir göstermek ne demek ?

Aylin

New member
Seyir Göstermek: Toplumsal Yapıların Sessiz Sahnesinde Bir Tutum

Sokakta yürürken, bir tartışmada sessiz kalırken ya da sosyal medyada bir olayı “izlemekle” yetinirken aslında hepimiz bir tür “seyir gösterme” hâlindeyiz. Bu kavram, sadece pasif bir izleme durumunu değil; toplumun dinamikleri karşısında bireyin aldığı tavrı, görünmez bir konumlanışı da ifade eder. “Seyir göstermek”, bir olayın öznesi olmadan, ona dair duruşumuzun, sessizliğimizin veya onayımızın toplumsal anlam kazandığı bir hâli tanımlar. Bu yazı, seyir göstermenin toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf bağlamındaki anlamlarını; eşitsizlikler ve normlar içindeki yankılarını irdelemeye çalışıyor.

Toplumsal Seyir: İzlemekle Katılmak Arasındaki İnce Çizgi

Sosyolog Pierre Bourdieu’nün “habitus” kavramı, bireylerin toplumsal koşullar tarafından şekillenen davranış kalıplarını açıklar. Bu bağlamda seyir göstermek, bireyin kendi toplumsal konumundan doğan reflekslerle şekillenen bir eylemsizlik biçimi olabilir. Örneğin, bir kadına yönelik cinsiyetçi bir söylem duyduğumuzda sessiz kalmak, sadece “izlemek” değildir; toplumsal normların yeniden üretilmesine katkı sunmaktır. Benzer şekilde, iş yerinde düşük gelirli bir çalışanın emeğinin küçümsenmesine şahit olup tepki göstermemek de sınıf temelli bir seyir eylemidir.

Toplumsal yapılar bireylere yalnızca roller değil, aynı zamanda tepkisizlik alanları da sunar. Bir olay karşısında susmak, çoğu zaman sistemin görünmez baskısına uyum sağlama biçimidir. Bu durum, özellikle cinsiyet ve ırk gibi kategorilerde belirginleşir.

Cinsiyetin Seyri: Kadınların Görünürlük Mücadelesi

Kadınların toplum içinde seyir göstermeye zorlandıkları alanlar, sıklıkla “uygun davranış”, “saygılı duruş” ya da “ölçülü tepki” gibi kalıplarla tanımlanır. Feminist kuramcı bell hooks’un belirttiği gibi, kadınların kamusal alanda sessiz kalmaya yönlendirilmesi, patriyarkanın temel sürdürücü mekanizmalarındandır. Kadınlar çoğu zaman “seyirci” konumuna itilerek, aktif özne olma haklarından mahrum bırakılır.

Ancak bu durum, her zaman pasif bir kabulleniş anlamına gelmez. Kadınlar kimi zaman seyir göstermeyi stratejik bir sessizlik olarak kullanır. Özellikle baskın erkek egemen ortamlarda “seyir hâli”, bir direniş biçimine dönüşebilir. Yani sessizlik, her zaman onay değildir; bazen güvenlik, bazen gözlem, bazen de stratejik bekleyiştir. Bir kadın, toplantıda söz almadan önce atmosferi analiz edebilir; bu da onun güç dengesini fark etme biçimidir.

Erkeklerin Seyri: Sorumluluk, Gözlem ve Dönüştürücü Katılım

Toplumsal cinsiyetin diğer ucunda erkekler, sıklıkla seyirci değil “aktör” olmaya teşvik edilir. Ancak bu, her zaman olumlu bir etkinlik anlamına gelmez. Erkeklik, çoğu kültürde güç ve kontrol üzerinden tanımlandığından, erkeklerin eşitsizliklere tanık olduklarında müdahale etmeleri yerine statükoyu koruyan bir “seyirci etkinliği” geliştirdikleri görülür. Bu, “seyir göstermenin” farklı bir versiyonudur: görür ama dönüştürmez.

Bununla birlikte, bazı erkeklerin bu kalıpları kırarak “çözüm odaklı seyir” geliştirdikleri örnekler de vardır. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda erkeklerin aktif destekçiler olarak yer alması, seyir hâlinin dönüşümünü simgeler. Örneğin, “HeForShe” gibi hareketler, erkeklerin toplumsal eşitsizlikleri sadece gözlemlemek yerine, sorumluluk alarak çözüm üretmesini teşvik eder. Burada seyir, farkındalıkla birleştiğinde eyleme dönüşür.

Irk ve Sınıf Bağlamında Seyir Göstermek: Görmek Ama Görmemek

Irk ve sınıf, seyir göstermenin en görünmez ama en etkili alanlarındandır. Sosyal psikolog Beverly Daniel Tatum’un çalışmalarında vurguladığı gibi, beyaz bireylerin ırksal ayrıcalıklarını fark etmemeleri, aslında sürekli bir “seyir” durumudur. Bu farkındasızlık, ırkçılığın sürdürülmesinde pasif bir rol oynar.

Sınıf açısından bakıldığında, orta sınıf bireylerin yoksulluğa “seyirci kalışı” da benzer bir mekanizmadır. Yoksulluğu haberlerde görmek, sokakta gözlemlemek ama bunun nedenlerini sorgulamamak, toplumsal mesafeyi korumanın bir yoludur. Sınıfsal seyir, vicdani rahatsızlığı azaltan ama yapısal eşitsizliği sürdüren bir konfor alanı yaratır.

Seyir Göstermenin Psikolojik ve Etik Boyutları

Seyir göstermek yalnızca toplumsal değil, aynı zamanda psikolojik bir savunma mekanizmasıdır. Susan Sontag’ın “Başkalarının Acısına Bakmak” adlı eserinde belirttiği gibi, insanlar sürekli maruz kaldıkları acı görüntülerine karşı duyarsızlaşır. Bu, bireyin empatik kapasitesini koruma çabasıdır. Ancak uzun vadede bu duyarsızlık, etik bir kayıtsızlığa dönüşebilir.

Burada kritik olan, seyirle empati arasındaki sınırı fark edebilmektir. Empatik seyir, anlamaya ve dönüşmeye yöneliktir; duyarsız seyir ise sistemin devamına hizmet eder. Sosyal medya çağında bu fark, her zamankinden daha belirleyicidir. “Beğenmek”, “paylaşmak” ya da “yorum yapmak”, artık bir tür toplumsal seyir biçimi hâline gelmiştir.

Peki Biz Kimin Seyircisiyiz?

Kendi yaşamlarımızda hangi olaylara sadece seyirci kaldığımızı düşünmek, toplumsal farkındalığın ilk adımıdır. Kadınların, LGBTİ+ bireylerin, göçmenlerin veya yoksulların maruz kaldığı eşitsizlikleri gördüğümüzde ne yapıyoruz? Sessizliğimiz, hangi yapıyı güçlendiriyor?

Tartışma Soruları:

- Seyir göstermek her zaman pasiflik midir, yoksa bazen stratejik bir direnç biçimi olabilir mi?

- Erkeklerin “çözüm odaklı seyir” geliştirmesi için hangi sosyal alanlarda farkındalık artırılmalı?

- Sınıfsal konforumuz, bizi hangi eşitsizliklere körleştiriyor?

- Sosyal medyada “seyirci kalmak” ile “katılımcı olmak” arasındaki fark nerede başlıyor?

Sonuç: Seyirden Eyleme Geçmek

Seyir göstermek, insanın toplumsal konumunun bir yansımasıdır. Kadınların stratejik sessizlikleri, erkeklerin çözüm arayışları, sınıfsal konforun kör noktaları — hepsi bu seyir hâlinin farklı yüzleridir. Gerçek dönüşüm, sadece “seyir göstermeyi” fark etmekle değil, onu eyleme dönüştürmekle mümkündür.

Toplumun sessiz seyircileri olmaktan çıkıp, adaletin bilinçli tanıkları olduğumuzda, seyir artık edilgen bir duruş değil; etik bir farkındalık biçimi hâline gelir.